Anadolu'da yetişen mutasavvıflardan. Manisa'nın Saruhanlı kazâsında 5 Mart 1878 (H.1296)'de doğdu. Babası Haremeyn vâli-lerinden Âsım Efendidir. İlk tahsîline doğduğu yer olan Saruhan'da başladı. Sonra İstanbul'a giderek, tahsîline devâm etti. Bu arada bâzı velîlerin yanına gidip onların sohbetlerinde bulundu ve tasavvuf yolunda insanlara doğru yolu göstermek için icâzet, izin aldı.Abdurrahmân Sâmi Efendi 1935 (H. 1354) senesinde 57 yaşında iken İstanbul'da vefât etti.
Bir Ramazân gecesi rüyâsında Resûlullah efendimizi gördü. Resûlullah efendimiz yanında bulunan zâtı göstererek; "Yâ Sâmi! Bu senin mürşidin, hocandır. Sen vapura bin ve denize açıl. Vapur hangi iskelede durursa orada in. Hocanı orada bulacaksın." buyurdu. Uykusundan uyandıktan sonra sabah namazını edâ etti. Bulunduğu yer¬den iskeleye gidip bir bilet aldı. Gemi hareket edip, Çanakkale'ye yaklaştığı sırada kaptan; "Gemide bir ârıza var, tâmiri birkaç gün sürer, arzu eden inebilir." deyince, Sâ-mi Efendi gemiden indi. İskelede nûr yüzlü bir zât; "Sâmi Efendi, hoş geldin." diyerek onu karşıladı. Sâmi Efendi şaşırarak; "Bu zât benim ismimi nereden biliyor?" diye aklından geçirdi. O zat; "Geçen gece rüyân-da Peygamber efendimiz sana ne emir buyurdular?" dedi. Sâmi Efendi hemen o zâtın elini öperek, ona bağlandı. Bu zât Ahmed Şücâ'eddîn Uşşâkî idi. Aynı zamanda Câmilerde vaaz veren Sâmi Efendi, kısa za¬manda yetişerek, hocasından Uşşâkî tarîka-tında icâzetnâme, diploma aldı ve hocası tarafından insanları yetiştirmek üzere İstanbul'a gönderildi.
Sâmi Efendi, İstanbul'a geldikten sonra Kasımpaşa'daki Yahyâ Efendi dergâhına şeyh tâyin edildi. Bir gün bir talebesiyle vaaz vermek için Fâtih Câmiine gitti. Na-mazdan sonra vaaz etmeye başladı. Bu sıra¬da küçük bir çocuk gelerek; "Sâmi Efendi, biraz gelir misin, seninle görüşelim." dedi. Sâmi Efendi de kalkıp, o çocuk ile câminin bir kenarında bir müddet konuştuktan son¬ra tekrar kürsüde vaazına devâm etti. O sırada talebesi; "Hocam âlim bir zât olmasına rağmen, ufacık bir çocuğa tâbi oldu." diye düşündü. Sâmi Efendi, ona dönerek; "Oğlum, o görüp de çocuk zannettiğin Hızır aleyhisselâm idi. Aramızda bâzı özel konuşmalar oldu." buyurdu.
Abdurrahmân Sâmi Efendi, bir gün evinde yumurta gibi bâzı şeyleri önüne almış, onlarla meşgûl idi. Hanımı kendi ken¬dine; "Efendi vaktini bu gibi şeylerle meşgûl ediyor!" diye düşündü. Ertesi gün bir grup talebe ziyâret için geldiler. Hanımı on¬lara çay demliyordu. Bir ara ayağı takılınca, kaynar su ayağına döküldü. Hanımı can acısı ile "Allah" diye bağırdı. Sesi duyan Abdurrahmân Efendi, hemen hanımının yanına giderek, bir gün önce hazırladığı merhemi hanımının ayağının yanan yerine sürdü ve; "Hanım, dün benim bu merhem ile meşgûl olduğumu görünce; "Efendi vaktini bu gibi lüzumsuz şeylerle geçiriyor!" diye düşünmüştün. Gördün ya bu merhemi biz ne için hazırlamışız." dedi.