Harput velîlerinden. İsmi Yûsuf olup babasının ismi Arabşah'tır. Hayâtı hakkında fazla bir bilgi yoktur. Doğum târihi ve yeri belli değildir. On üçüncü asırda yaşayan Arab Baba, Harput'un fethi için gelen Selçuklu kumandanlarından olup, aynı zamanda büyük bir velîdir.
İslâmiyeti yaymak için bâzan kılıç kullanan Arab Baba çoğu zaman insanlara doğru yolu göstermek için vâz ve nasîhatlerde bulundu. Sık sık "Kılıçla geldim kalemle gideceğim!" buyururdu. Vefât târihi belli değildir.
Arab Baba'nın türbesi 1276 târihinde yapılmıştır. Türbenin alt katında kabir odası, üst katında ise ziyâret edilen sanduka vardır. Arab Baba'nın kabrinin bir özelliği de nâşının herkes tarafından görülebilecek şekilde olmasıdır. Daha önce ziyârete gidenler yeşil örtüleri açıp bakabilirlerdi. Son zamanlarda Arab Baba'nın nâşı cemakan içine alındı. İnanmayanlar cesedin mumyalandığını iddiâ etmektedir. Bununla ilgili şöyle bir hâdise anlatılır:
Belediye başkanının birisi inanmayarak, nâşı müzeye kaldırdı. Halk buna mâni olmaya çalıştı. Ancak belediye başkanı:
"Hayır! Bu cesed mumyalıdır. Bunu âlem de görmeli. Müzeliktir bu cesed!" cevâbını verdi.
Ertesi sabah cesedin, müzeye kaldırıldığı yerde olmadığı görüldü. Belediye başkanı bunu birilerinin yaptığını sandı ve tekrar müzeye koydurdu. Aynı hâdise birkaç defâ tekrar etti. Belediye başkanı isteğinde çok ısrar etti, fakat sonunda felç oldu.
Arab Baba'nın başı vücûdundan ayrı gibidir. Bunun sebebi şöyle anlatılır: "Arab Baba'nın vefâtından uzun bir süre sonra Harput'ta, büyük bir kuraklık oldu. Aylarca yağmur yağmadı. Harput'ta yaşayan Ermeni büyücü, zengin bir âilenin kızına;
"Kuraklığın bir çâresi var. Eğer ilmi kuvvetli ölmüş bir zâtın başı kesilerek suya atılırsa, yağmur yağar ve kuraklık biter." dedi.
Bunun üzerine Arab Baba'nın türbesine gece vakti giden kız, kapının kilidini kırarak içeri girdi. Sandukanın kapağını açtığında o zamana kadar hiç çürümemiş olan Arab Baba'nın nâşını görünce, korktu ve türbeden çıktı. Türbeden biraz ayrılınca tekrar başını kesmek için geri döndü. Biraz önce taşla kırdığı kilidin yerinde yenisinin durduğunu gördü. Onu da taşla kırıp içeri girdi. Yanındaki bıçaklaArab Baba'nın başını kesti ve bez çuvala koyarak, götürüp bir dereye attı. O andan îtibâren gökyüzünde şimşekler çakmaya, Allahü teâlânın cezâsı ve gazâbı tecellî etmeye başladı. Şafak söktüğü zaman sağnak hâlinde yağmur yağıyordu. Yağmur âfet hâlini aldı. Arab Baba'nın başını kesen kızın bulunduğu konak, kırk gün kırk gece taşlandı.
Kız bir gece rüyâsında Arab Baba'yı gördü ve ona; "Başımı getir yerine koy!" dedi.
Bunun üzerine dereye giden kız uzun bir süre kesik başı aradıktan sonra, buldu ve türbeye getirip yanına koydu. Kısa bir zaman sonra yağmur dindi ve güneş açtı. Arap Baba'nın başını kesen kız ölüm ânında çok azap çekti. Öldükten sonra cesedi duvarlara çarpıldı, âilesi bu durum karşısında sâdece ağladı. Zîrâ ellerinden hiçbir şey gelmiyordu. Evliyâya yapılan ezâ ve sıkıntının cezâsı, Allahü teâlâ tarafından herkese ibret olarak gösterilmişti.