; Evliya Kabirleri | Çelebi Bustan Rahmetullahi aleyh

Çelebi Bustan Rahmetullahi aleyh

  Hayatı
Çelebi Bustan Rahmetullahi aleyh

Çelebi Bustan Rahmetullahi aleyh Hayatı

Konya'da yetişen velîlerden. 1647 (H.1057)'de doğdu. Mevlevî şeyhlerinden Abdülhalîm Efendinin oğludur. Babasının yanında yetişti. Çocukluğundan îtibâren dergâha âit vakıf işlerini görmeye başladı. Aynı zamanda babasının sohbetlerine de devâm ediyordu. Kısa zamanda babasının teveccühlerine kavuşan Çelebi Bustan, babasının 1680 (H.1091) de vefâtı üzerine 33 yaşında iken yerine geçerek talebe yetiştirmeye başladı. Bustan-i Sânî ve Kara Bustan diye meşhur oldu. 1694'de hacca gitti. 1704'de Kıbrıs'a gönderildi. Sonra Konya'ya döndü. 1706 (H.1118)de orada vefât etti.

Çelebi Bustan'ın sohbetlerini tâkib etmek için Konya içinden ve uzak beldelerden çok sayıda insan gelip, Mevlânâ hazretlerinin türbesi etrâfına yerleşti. Bu durumdan memnun olmayanlar Çelebi Bustan'ı ve sevenlerini devlete şikâyet ettiler. Bu sırada Dârüsseâde ağası ve pâdişâhın dâmâdı olan Yûsuf Ağanın tasarruf ve yardımları ile pâdişâh tarafından çok ikrâm ve ihsânlar yapıldı. Çelebi Bustan aleyhinde çalışanların bir kısmı gelip özür diledi. Kendilerini bu işe teşvik eden şahsa iyi bir ders vermek için Çelebi Bustan'dan izin istediler. Çelebi Bustan izin vermeyerek; "Biz kimseden kırılmadığımız gibi, kimseyi de kırmayız ve bizim vazifemiz kimseyi kırmamaktır, gönüller yapmaktır." buyurdu.

Konya'nın devlet adamlarından bâzıları Çelebi Bustan'a sıkıntı veriyordu. Çelebi Bustan bir gün akşam ile yatsı arasında mânâ âleminde Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerini gördü. Kendisine bâzı müjdeler verdi. O gün onu sevenlerden âlim bir zât olan Elmalılı Halil Efendi yanına gelmişti. Ona; "Ey Halil Efendi! İnşâallah mübârek dedem bize himmet edip, yardım edecekler." dedi. Halil Efendi; "Bu elemlerim ve sıkıntılarım ile berâber içimde sevinçli bir hal hissediyorum. Şüphesiz bu müjde habercisidir." dedi. Çelebi Bustan ve talebeleri ibâdet ve tâat ile meşgûl oldukları sırada, gece yarısı devlet adamlarından birisi gelip Şeyhülislâmın emâneti olarak mühürlü bir torba getirdi. İçerisinde kendisine sıkıntı veren sivil ve askerlerin vazîfeden azledildiklerini, yerlerine uygun gördüğü kimselerin tâyin olacakları bildiriliyordu. Bu mektubu okuyan Çelebi Bustan, hemen Allahü teâlâya şükür secdesine vardı. Sonra şu mânâda bir şiir okudu: "Sen işini Allahü teâlâya havâle et, bırak ve gönlünü hoş tut, râhat ol. Çünkü hasmın sana acımazsa Allahü teâlâ acır."

Sultan İkinci Süleymân Han zamânındaki umûmî seferberliğe Çelebi Bustan da katılmıştı. Edirne Sahrasında ordu-yu hümâyûna katıldığında, talebeleri ve sevenleri birlikte gelip büyük bir izdiham meydana getirdiler. Durumu gören bâzı devlet adamları; sefer zahmeti ve sıkıntılarından uzak kalmaları, bunun yerine Konya'ya gidip, orada Sultanın zaferi için duâ ile meşgûl olmalarını söyleyerek kendisini geri göndermek istediler. Fakat o, bunun vehimden ibâret olan, etrâfındaki topluluğun devlet için zararlı olacağı, düşüncesinden kaynaklandığını anlayarak, kalbi kırıldı. Konya'ya doğru yola çıktı. Bir sohbet esnâsında; "Hak ehlini aralarından çıkarmakla iyi etmediler. Düşmanın gadrine uğrarlar." dedi. Öncü birliklerinde bulunan ve Çelebi Bustan'ın geri gönderilmesine sebeb olanlar düşman tarafından öldürüldü ve harp hezîmetle netîcelendi. Daha sonra sultanın kumandasındaki ordu, düşmanı mağlub ederek kaybedilen yerleri geri aldı.