İstanbul'un manevi sultanlarından. Rivayete göre bir gün Sultan II. Bayezîd sadrazamı ile ava çıkmış. O zamanlar, Beyoğlu koruluklarında bir süre avlanmışlar. Akşama doğru sağanak halinde bir yağmur başlamış. Sığınacak bir yer ararken, bir gül kokusu duymaya başlamışlar. Padişah; bu güzel kokular nereden geliyor? diye yanındakilere sordu. Paşalardan biri cevap verdi;
"Devletlüm, İstanbul kuşatmasında yaralanan bir yiğit var ki bugün ona Gül Baba derler. Ak sakallı, nur yüzlü bir ihtiyardır. Tabiat âşığıdır. Şu yamaçları güllerle, türlü çiçeklerle donattı. Bu hoş kokular onun bahçesinden geliyor...
Pâdişah merhum babamın bu gazi askerini ziyaret etmek isterim, dedi. Pâdişah ve veziri Gül Baba'nın kulübesine doğru yürüdüler. Kulübe birkaç yüz metre ileride idi. Gül Baba onları ayakta karşıladı. Pâdişahı ve sadrazamı içeriye davet etti. Oturdular ve bir süre sohbetten sonra, Pâdişah sordu:
"Burada tek başına ne yapıyorsun?" Gül Baba cevap verdi:
"Güllerle uğraşıyorum. Tek dostum güllerdir. Bunun için de, bana Gül Baba derler." deyince Pâdişah:
"Merak ettim. Güllerin hepsi iki renkli. Sebebini anlayamadım?" İhtiyar mütevazı bir şekilde cevap vermiş:
"Sadece Sarıkırmızı renkleri severim de onun için Sultanım."
O gece kurulan dostluk devam etmiş. Pâdişah, canı sıkıldıkça Gül Baba'yı ziyarete başlamış. Bu ziyaretlerden birinde, Gül Baba, Sultan Bayezîdi Velî'ye iki gonca gül vermiş ve:
"Pâdişahım! Kendimi iyi hissetmiyorum. Bu güller, fakir gönlümün hediyesi olsun. Lütfen kabul buyurun efendim" demiş.
Pâdişah gülleri almış ve çok da duygulanmış:
"Böyle deme Gül Baba! Allah sana uzun ömürler versin. Ama birgün Yüce Rabbimizin emri geldiğinde ardından nasıl bir eser bırakılsın istersin?" diye sormuş.
Gül Baba da oturduğu yerden hafifçe doğrulmuş, ileride görünen tepeyi işaret ederek:
"Ruhumu şad etmek istersen, karşıdaki tepeye bir mektep yaptır sultanım. Bu mektebin arması da sarıkırmızı olsun" demiş.
Bunun üzerine Sultan II. Bayezîd, o yıl Galatasaray Mektebini yaptırmış, Gül Baba'ya da görev verilmiş, Pâdişah ile Gül Baba'nın o günden sonra bir daha görüşmeleri nasip olmamış. Gül Baba vefat edince, gül bahçesinin ortasında açılan kabrine defnolunmuş.
O günden bu güne yapılan mektep sonra, hastane oldu, saray oldu... Sonra 1868'de tekrar eğitimbilim yuvası haline geldi ve "Mektebi Sultanî" adını aldı. Cumhuriyet döneminde adı "Galatasaray Lisesi" olarak değiştirildi.
Galatasaray Lisesi'nin banisi işte bu yüce velîdir. Gül Baba Galatasaraylıların sembolü, her şeyi... O şifa isteyen, murad isteyenleri boş çevirmez. Galatasaray'dan Tophane'ye inerken yolun sağında Gül Baba Sokak üzerinde medfundur. Giriş kapısının üstünde mermer üzerine gül resimleri işlenmiş ve güllerin ortasına da "Mâşaallah" yazılmıştır. Kabir Sultan Abdülhamîd Han tarafından tamir ettirilmiştir.
Karagümrük Gül Baba Sokak üzerinde de başka bir "Gül Baba" kabri vardır. Burası da ziyaretgâhdır.